Hayatımızda baş edemediğimiz bir sorun olduğunda, öfkelendiğimizde, üzüldüğümüzde, kırıldığımızda, çaresiz hissettiğimizde genelde bu hislerle ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bu kadar duygu bir yere doğru akmalı ama nereye? İçinizde tutsanız olmuyor. Peki kime yönelteceksiniz bu hisleri?
Pek çok çiftte bu hisler eşe doğru meylediyor. Üzüntü, umutsuzluk, kırgınlık ve en çok da öfke geçiyor hemen yakındaki ve sevilen kişiye. Kendinize dair, yaşama dair, ailenize-işinize dair ne var ne yoksa eşinize yüklüyor olabilir misiniz? Tahmin edilebilirliği, olağanlığı, monotonluğu ve hatta sıkıcılığı bile?
Kaç kere yapıyoruz günde? “Öfkeliyim” yerine dayanamayıp “Öfkeliyim çünkü sen…” diye kaç kere devam ediyoruz konuşmaya. “Bugün kendimi üzgün hissediyorum” yerine “Bugün kendini üzgün hissediyorum çünkü sen…” diye kaç kere suçluyoruz, yargılıyoruz eşimizi. “Sıkıldım”, “Bunaldım”, “Yorgunum” cümleleri kaç kere “çünkü sen…”le bitiyor?
Hele de cinsel hayatta sorun varsa… “Cinsel sorun yaşıyorum” demek öyle zor ki, üstelik nedeni bilinmiyorsa. Sonuçta “Cinsel sorun yaşıyorum çünkü sen…” diye devam ediliyor. Olay bir anda “ben”den çıkıyor “sen” oluyor.
“Çünkü sen…”i bıraksak ilişkilerimiz nasıl olurdu?
“Ben” diye başlanılıp “ben” diye sonlanıp öyle söylense hisler?
“Çünkü ben…”